Ana içeriğe atla

Susmuşuz Konuşmuyoruz Musayla

       
   




Susmuşuz Konuşmuyoruz Musayla

I.

sanki bütün sular şelaleden
değilde içimden oraya döküldü.
uzaklardan bir yavan çığlık duyuluyor
bir ip sallanıyor karşımda
duvar susmuş, pencere kapanmış
bir adam kendini
o iple boşluğa bırakmış.

II.

şaşkınlıkla etrafıma bakıyorum
hiçbir şeye anlam veremiyorum
karşımda yedi peygamber durmuş
konuşmak istiyorlar benimle
tam karşımda Adem, yanında Nuh
sağımda Musa solumda İsa
arkamda Yunus
hepimiz susmuşuz.

suskunluk lisanım oldu sonra
baktığım yerleri göremez oldum
Yunus bana seslendi, duymadım
Musa asasıyla bana uzandı, dokunamadım.
Nuh ile birlikte o tufandan ben kaçmadım.
hiçbir yere gitmedim
nasıl gidebilirdim ki hem
karşımda yedi peygamber durmuş
ip boşlukta sallanmış
bir adam kendini boşluğa bırakmış.

-hepsi bir hayalmiş
yedi peygamber değil
beş tanelermiş."

III.

şimdilerde hiçbir yol gitmiyor
bir yerlere
bir boşluk sallanıyor yukarılarda
sanki bulutlar hızla kaçıyorlar
birisinden yahut birilerinden,
artık kimse cam önlerine çiçek de
koymuyor
insanlık bir saksıda hızla
kuruyor.

IV.

hiçkimse duyulmuyor
etrafta bir ses var adeta
kulakları tırmalıyor.
herkes bir yerlere doğru koşuyor
şu gördüğün Nuh
tufandan kaçıyor.
şu gördüğün Adem
cennetten kovuluyor.
şu gördüğünde Kabil
kardeşini öldürdü
kendinden kaçıyor.

V.

işte bak bir acı geliyor
dörtnala
önüne geçen tüm mutlulukları
ezdi geçti.
sağlamdır denilen tüm insanları
Hamza'yı ve Ömer'i
seni ve annemi
umutları ve ümitleri
bahçedeki tüm çiçekleri ezdi ve geçti.
karşımda durdu
ve önümde yere yığıldı.

VI.

yerden kalktığımda bütün insanlar
bir pencereden bana bakıyorlardı.
gülüşmeler, ağlamalar, kadın sesleri
ve annemin sesi...
uzaktan birisi bağırıyordu hala
yavan bir çığlıkla
-durma durma orada, kaç ve kurtar kendini.
etrafıma bakıyorum
ve bir ayna görüyorum
yüzümü inceleyip, Musa ile konuşuyorum
Musa, diyorum asanı neden ona verdin?
asan ile o denizi nasıl yardıysan
benim kalbimi aynı şekilde yardı
üstüme de o denizi kapattı.
ben senin gibi kaçamadım, benim firavunumdan
sustu Musa, bir daha da konuşmadı.

VII.

şimdi kim çıkaracak beni
düştüğüm bu çukurdan.
beni sen kurtar lütfen, Yusufunda
düştüğü kuyudan.

VIII.

gözlerim kararıyor, ağlamak veya
yazmak da bir işe yaramıyor
bir çocuk geçiyor yanımdan
hüzünlü ve ayağı çıplak bir şekilde
onun yanında bir diğer çocuk
ayağında ayakkabısı, üstünde kalın kalın giysiler, üşümüyor hem..
o çocuk hem üşüyor hem çocuğa bakıyor
dünya gözümün önünden işte
bu iki çocuk sayesinde geçip
gidiyor.

IX.

su gibi akmak ve gitmek istiyorum
alışmak ve yorulmak istemiyorum
bir göçebe hayatı yaşayarak
beklemek istiyorum Azrail'i
ama kalmak içime işlemişti
olduğum yerde işte tam da bu masada
susmuşuz ve konuşmuyoruz Musayla.

bir kavim içimde yok oldu
Tanrı bir peygamber de göndermedi
bir mağarada bekliyorum, üstelik
çıkmayacağım haberi gelene
insanlar "iyileşti" denilene kadar, uyuyacağım,
yedi uyuyanlar ile birlikte bir uykuya dalacağım
ve bende uyanmayacağım.

X.

o elmayı ben de ısıracağım Havvasız
bir şekilde
elbet ben de o cennetten kovulacağım
kovulan Adem ile birlikte.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlı Hukukunda Evlenme ve Boşanma

1.       İSLAM’DA EVLENME VE NİŞANLANMA    İslam aile hukuku genel olarak ‘’ahval-i şahsiye’’ –yani şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki halleridir- diye ifade edilmektedir. Bu ‘’ahval-i şahsiye’’ deyiminin ise anlam yelpazesi oldukça genişti.  Evlenme, velayet, boşanma vs. gibi konuları içinde barındırırdı. İslam hukukunda evlenmeyi ifade etmek için kullanılan terim ‘’nikah’’ idi. Kelime anlamı ise cinsi münasebet idi. Nikah ise bu cinsi münasebeti meşru kılıyordu. İslamiyet’te evlenmenin klasik tarifi ise erkeğin yanında duran bir tarifti. Şöyle ki Roma hukukundan bu yana evlenmek, karı koca arasında hayat ortaklığını ifade ederdi. Fakat kilise bu yorumu yani evlenmeyi, eşlerden, her birine diğerinin vücudundan faydalanma hakkı olarak değiştirmişti. Klasik İslam evlenme tarifi de işte böyleydi. Hatta İslam’da kadının erkeğin vücudu üzerinde herhangi bir hakka sahip olması söz konusu bile değildi. Bu anlayış yalnızca Hanefi mezhebin...

Ali Şükrü ve Topal Osman Olayı I

       Ali Şükrü Bey ve Giresunlu Osman (Topal) Ağa. Biri TBMM’nin içerisindeki İkinci Grubun önemli sözcüsü ve sert muhalifi diğeri ise Mustafa Kemal Paşa’nın Koruma Birliği Komutanı. Lozan’ın kesintiye uğradığı ve Meclis’te sert tartışmaların yaşandığı 1923 yılının Mart ayında, Ali Şükrü Bey’in aniden ortadan kaybolması yaşanan tartışmaları daha da körüklemişti. Olay, Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923 tarihinde Meclis’e gitmek için evinden çıkması ve bir daha eve dönmemesiyle başlamıştı.      İkinci Grubun önemli sözcüsü kaybolmuştu ve bunu ilk fark eden ise, kardeşi Bahriye Daire Reisi Yarbay Şevket Bey olmuş ve icâleten Başvekil Rauf Bey’e bildirmişti. Şevket Bey, Ali Şükrü Bey’in en son Karaoğlan Çarşısı köşesindeki Kuyulu Kahve’de otururken, yanına gelen Topal Osman Ağa’nın Muhafız Bölük Kumandanı Mustafa Kaptan’la birlikte gittiklerinin görüldüğü bilgisini vermişti. Rauf Bey aralarındaki konuşmayı ise anılarına şöyle yazmıştı: ’’Lozan’da müza...

Oryantalizm Üzerine III

3.Alexander William Kinglake’in Seyahatnemesi 3.1. Doğu’ya Bakışı      Alexander William Kinglake, 1844 yılında Eothen adlı seyahatnamesini yazmıştı. Bu Seyahatnamesini besleyen şey ise ‘’Doğu’’ya yapmış olduğu seyahat idi. Burada görmüş olduğu günyayı figüratif bir şekilde anlatmayı tercih etmişti.      İngiltere’den çıkıp İstanbul’a gelen Alexander William Kinglake’nin seyahat güzergahı ise şöyleydi: ‘’Truva, İzmir, Anadolu Toprakları, Şam, Gaza, Kudüs gibi daha çok Osmanlı topraklarını kapsıyordu. İşte buralara yaptığı yolculuk anılarını ‘’Eothen’’ adlı seyahatnamesinde toplamıştı. Bu yolculuk bir nevi hem zorunluluktu hem de merak meselesiydi. Öyle ki o dönemde Avrupa’da önemli bir yer edinmiş erkeklerin en az bir kez Doğu seyahati yapması alışıldık bir durumdu. Schiffer’in verdiği bilgilere göre Viktorya döneminde İngiliz seyyahlarının büyük çoğunluğu yukarı orta tabaka insanlarından oluştuğu doğrultusundaydı.    ...