Önemli bir ipucunun ele geçirilmesinin
üzerine bir önemli gelişme de Osman Ağa’nın en yakınındaki insan olan Mustafa
Kaptan cephesinde gerçekleşmişti. Cinayeti Osman Ağa’nın emriyle yaptığını
itiraf eden Mustafa Kaptan itirafını Rauf Bey hatıralarında şöyle anlamıştı: ‘’Aynı zamanda yakalanan Osman Ağa’nın
adamı, Mustafa Kaptan’ın da verdiği ifadede, Trabzon’daki kayıkçılar reisi
Yahya Kahya’yı, Osman Ağa’nın öldürdüğünü şurada burada söylediğini duyan
Ağa’nın teşvik ve tertibiyle, Ali Şükrü Bey’i Kuyulu Kahve’den dostça alıp,
‘ayağından kurşunu çıkardılar, haydi kalk gidelim. Yatıyor sizi çok sever, bir
ziyaret edip hatırını sorarsınız.’ Diye evine götürdüğünü ve orda yatakta
bulunan Ağa’nın karşısında oturup ikram edilen kahveyi içerken arkasından ani
bir hareketle üstüne abanılarak boğulduğunu itiraf edişi üzerine, olay
tamamıyla aydınlanmıştı. Ali Şükrü Bey boğulurken, odadaki arbedeyi, evin
karşısındaki kahvedekiler duymuşlar fakat korkudan seslerini çıkaramamışlar,
kimseye de bir şey söyleyememişler.’’[1]
Rauf Bey akşamüstü meclisteki odasında
çalışırken bu haberi kendisine getirdiklerinde, derhal Mustafa Kemal Paşa’ya : ‘’Ben istasyona gidiyorum, yemekten sonra
gelip, sizinle görüşeceğim.’’ diye bir
tezkere yazmıştı. Fakat yemek yerken, Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım, Rauf
Bey’in yanına gelmişler ve olay hakkında durum değerlendirmesi yapılınca, Osman
Ağa üzerine İsmail Hakkı Bey’i gönderme kararı almışlardı. O andaki gelişmeleri
ise Rauf Bey şöyle anlatıyordu: ‘’Mustafa
Kemal Paşa, Latife Hanımla beraber otomobille geldi. Karşıladım ve olup
bitenleri anlattım. Dikkatle dinledikten sonra,
-Ne
düşünüyorsunuz, dedi.
-Bir
şey düşündüğüm yok. Topal Osman’ı yakalamak lazım. Çankaya’nın arkasında, Ayrancı
tarafında Papazınbağı denen yerde bulunduğu zannediliyor.
-Nasıl
yakalatacaksın?
-Meclis
Muhafız Kıt’ası ile..
-Meclis
Muhafaza Kıt’asında, Topal Osman’la gelmiş Karadenizliler var. Bunlar
birbirlerine ateş etmezlerse, ne sen, ne ben, ne Ankara… Bir şey
kalmaz.>> deyince bir an düşündüm. Ankara’da bu Muhafız Kıt’asından başka
asker denebilecek bir şey yoktu. Jandarmaların çoğu bile cephede bulunuyordu.
Şu halde ne yapacaktık? Cinayet işlediği tahakkuk edene bir insanın, Ankara
sokaklarında kollarını sallaya sallaya gezmesine göz yummak!.. Bu benim harcım
değildi. Sonra bir de Meclis vardı. Kırksekiz saattir bulun, adaleti yerine
getirin, diye feryad eden bir Meclis… Bütün bunları düşünerek, Mustafa Kemal
Paşa’ya:
-Suçluyu
yakalamak mutlaka lazım. Eğer Başkumandan sıfatıyla herhangi bir mülahaza ile
sizce buna lüzum görülmüyorsa, benim yarın bunu Meclise anlatmam icap
edecektir, dedim. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Muhafız Taburu Kumandanı
İsmail Hakkı Bey’i çağırttı. İsmail Hakkı Bey gelince, Mustafa Kemal Paşa,
Osman Ağa’yı yakalamak için nereden, ne surete hücum edilmesi gerektiğini,
krokisini çizerek kendisine anlattı ve tabur hareket etti.’’[2]
İsmail Hakkı Bey ise hatıralarında
anlattığına göre, Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’in yanına gitmeden önce
kendisini çağırtmıştı. Şöyle devam ediyordu: ‘’Bir gece yarısı evimdeyken telefon çaldı. Atatürk Beni arıyordu.
’Çabuk giyin, yola çık! Ben şimdi Çankaya’dan istasyon binasına iniyorum. Oraya
gel!’ hemen giyindim ve istasyon binasına gittim. Durumu bana anlattı. Osman
Ağa’nın hükümete karşı isyankar bir tavır takındığını, Ali Şükrü Bey’i
öldürttüğünü, derhal taburu toplayıp kendisini tenkil etmem vazifesini verdi.’’
[3]
1.1.
Asılsız Bir İddia: Latife Hanım Köşkte Kaldı
‘Topal Osman adamlarıyla beraber
Çankaya’yı kuşattığında, Milli Mücadele’nin lider tehdit altındaydı. Kısa bir
tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamıydı. Ona bir şey
olursa zaten hiçbiri hayatta kalamazdı. Dışarıdakilerle pazarlık başladı. Adet
olduğu üzere, ‘kadınlar ve çocuklar önden çıksın’ dediler. Plan şuydu: Mustafa
Kemal Paşa kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı.
Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu. Latife muhafızlarla
birlikte evde kalmaktan yanaydı. ‘Ben onları oyalarım’ diyordu. Mustafa Kemal
Paşa önce şiddetle itiraz etti. Ancak Latife’nin inadını bilirdi. Vecihe bir
çarşaf buldu getirdi. Mustafa Kemal çarşafı giydi, baldızı Vecihe ve hizmetkar
kadınlarla birlikte dışarı çıktı. Latife bu arada onun kalpağını kafasına
takmıştı. Erlerden birine, ‘Mutfaktaki portakal sandıklarından birini getir’
dedi. Sandıkları pencerelerin önüne dizdiler. Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden
bakıldığında içerdekiler fark ediliyordu. Boyunun kısalığı dışarıdan fark
edilmemeliydi. Latife, portakal sandıklarının üzerinde bir ileri bir geri
yürüyor, dışarıdan gelen dışarıda habercilerle getirilen mesajları evde Mustafa
Kemal varmış gibi alıp, cevap veriyordu. Ölüm tehdidi altında çeteyi oyalamayı
sürdürüyordu. O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman’a karşı yürütülecek harekatı
planlıyordu. Sonunda Topal Osman’ın adamları eve kurşun yağdırmaya başladılar.
Ardından eve girdiler. Mustafa Kemal’in gittiğini anlayınca çılgına dönüp, ne
buldularsa parçaladılar. Onların aradığı Mustafa Kemal’di. Ama ellerinden
kaçırmışlardı. O sırada topal Osman çetesi muhafız taburu tarafından sarıldı.
Latife’ye zarar vermeye zamanları kalmamıştı.’
Yukarıda verilen ‘anının’ neresini
düzeltelim. Çünkü, bir kere köşkün kuşatılması gündüz olmuş, bu sırada çoktan
Mustafa Kemal Paşa ve eşi Ankara garındaki Direksiyon Konağı’na varmışlardı.
İkincisi , gündüz evdeki ışıklar nasıl yanabilirdi? Üçüncüsü, portakal
sandıklarından birini getir diyor, ancak sandıkların (birden fazla) üzerinde
yürüyordu. Dördüncüsü, Mustafa Kemal’i koruyan muhafız askerler zaten Osman
Ağa’nın çetesine mensuptu. Beşincisi, Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan 16 Mayıs
1919’da ayrılırken, Erzurum’dan karayolu ile Sivas’a gelirken bile kılık
değiştirmemiş iken, Ulu Önder’in çarşaf giyerek kılık değiştirdiğini, ileri
sürmek ve hatta düşünmek bile son derece çirkin bir iftiradır. Altıncısı,
muhafız taburunun Osman Ağa çetesini sardığı sırada, Latife Hanım köşkte kesin
olarak değildi. Nasıl emin olduğuma gelince; çünkü adını taşıdığım Mustafa
Kemal’e muhafızlık yapmış olan ‘dedem’ oradaydı. Kurşuna dizilmekten son anda
kurtulmuştu.[4]
Osman Ağa durumu sezince Çankaya Köşküne
saldırdı olayına ilişkin Rauf Bey, hatıralarında şöyle yazmıştı: ‘’Osman Ağa’nın üstüne varılacağını
hissedince, yukardan fırlayıp hücum ettiği Çankaya Köşkünde kimseyi bulamayınca,
kapıyı kırıp, paltoları filan parçalayarak, ortalığı karmakarışık etmiş
olduğunu haber alınca, ‘Ya Fethi Bey’in hanımını dağa kaldırmağa kalkarlarsa ne
yaparım’ diye hemen Fethi Bey’e haber gönderdim. O da ‘Hanım hasta, çıkamam,
gelemem’ diye cevap verdi. O esnada Çankaya istikametinden silah sesleri
başladı. Silah seslerini duyunca; ‘Hah… Osman Ağa’yı çevirdiler’ diye
ferahladım. Geniş bir nefes aldım. Bir müddet sonra haber geldi. Osman Ağa altı
yardımcısı ile vurulmuş ve ele geçirilmişti.’’
İsmail Hakkı Bey Mustafa Kemal Paşa’nın bu
emri ‘’Ölü veya diri, behamahal Topal Psman’ı hükümete teslim edeceksin!’’
şeklinde verdiğini iddia etmiştir. Bununla beraber operasyonu düzenleyen İsmail
Hakkı Bey’in anlatımlarıyla bazı noktalar çelişmiştir. Basında bu operasyon
genel olarak şöyle verilmiştir: ‘’Bir
müfreze, 2 Nisan sabahı Osman Ağa’nın saklandığı Papazın Bağı’nı kuşatmış ve
kendisine teslim ol çağrısı yapmıştı. Osman Ağa silahla karşılık vermişti.
Çatışma yirmi dakika sürmüş, Osman Ağa biri ciğerinden olmak üzere üç yerinden
yaralanmıştı. Bunun üzerine adamlarına, ‘her şey bitmiştir. Hepinize ölmeyi
emrediyorum.’ Emrini vermiş, yine bazı söz ve küfürlerden sonra silahını
Çankaya’ya çevirmişse de müfrezeden iki asker tarafından ele geçirilmişti. Kısa
süre sonra Osman Ağa ölmüştü. Adamları da on beşi ölü olmak üzere ele
geçirilmişti. Çatışmada bir asker ölmüş ikisi de yaralanmıştı. Osman Ağa’nın
cesedi saat beş buçukta bir kağnı içerisinde Ankara’ya getirilmişti. Üzerinde
kanlı pantolonu ve idam edileceklere giydirilen beyaz bir gömlek bulunduğu
halde meclisin önünde üç saat bacağından asılarak teşhir edilmişti.’’[5]
3 Nisan tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi Osman Ağa’nın ölü olarak ele
geçirilmesini ‘’Maznun Osman Ağa Maktul’’ başlığıyla şöyle vermişti: İki
günlük araştırma sonucunda Osman Ağa’nın adamlarının bir kısmının bulunduğu
Ayrancı Bağlarındaki Papazın Köşkünde olduğu haber alınmıştı. Osman Ağa ve
adamları, dün sabah erkenden bir askeri
kuvvetle sarılmıştı. Bunu fark eden Osman ağa, adamlarıyla beraber silahla
karşılık vermişti. Çıkan şiddetli çatışma yirmi dakika sürmüş, Osman Ağa
yaklaşık yarım saat sonra aldığı yaralar nedeniyle ölmüştü. Çatışmada Osman
Ağa’nın on iki adamı ölü, yedisi ağır beşi hafif olmak üzere on ikisi yaralanmıştı. Ağır yaralılardan ikisi daha
sonra kaldırıldıkları hastanede ölmüştü. Diğer adamları ise silahlarıyla
beraber teslim alınmıştı. Tahkikat Heyeti çatışmadan sonra Papazın Bağına
gelmiş ve olayı incelemişti. Osman Ağa’nın cesedi dün gece Gureba Hastanesi’ne
getirilmiş, diğer ölüler ise askeriyeye teslim edilmişti. Tahkikatın halen
sürdüğü birkaç güne kadar tamamen sonuçlanabileceği’’ [6]ifade
edilmiştir.
İsmail Hakkı Bey, hatıralarında Osman
Ağa’nın nasıl etkisiz hale getirildiğini ise şöyle anlatıyordu. “Tabur Topal Osman’ın bulunduğu papazın
köşkünü ve Çankaya mıntıkasını kuşatmaya başladı. Çevirme hareketimiz devam
ederken ve çember daralırken Topal Osman’ın müfrezesinden üzerimize ateş edildi
Bir erim şehit oldu. Bunun üzerine çarpışmaya başladık. Şafak attığı zaman biz
hâlâ vuruşuyorduk. Öğleden evvel çatışma bitti. Topal Osman’ın kuvvetleri
bertaraf edilmişti. Topal Osman da yaylım ateşinde vurulmuştu. Kalanları
topladım, ölüleri de orada gömdürdüm. Teslim aldıklarımı istasyona getirdim ve
durumu Atatürk’e arz ettim. ‘Teslim aldıklarını derhal terhis et ve memleketine
gönder’ dedi. Bu mesele de böylece kapandı. Fakat Meclis hâlâ tatmin olmuş
değildi. Topal Osman’ın öldürülüp öldürülmediğine inanmak istiyordu. Bunun
üzerine ceset gömüldüğü yerden çıkarıldı ve Meclis’in önünde ayağından baş
aşağı asılarak teşhir edildi.’’[7]
Muharrem Çavuş ise Ali Şükrü Bey’in Osman
Ağa’nın evine geldiği geceden sonraki gelişmeleri şöyle anlatmaktaydı: ‘’Mustafa Kaptan kaldığı Papaz Köşkünde iken
Nisan ayının birinci günü Ağadayı yanına gelir. Mustafa Kaptan, ‘tevkifimize
karar vermişler mi?’ diye sorar. Ağadayı cevap vermez ve Paşa Hazretlerinin
yanına gideceğim, der. Ancak Paşa Hazretleri çok geç yattığı için onu rahatsız
etmez. Daha sonra Mustafa Kaptan tevkif edilir. Sorgusunda Ağadayı’nın evine
Ali Şükrü Bey’i götürmüş olduğunu itiraf eder. Eve baskın yapılır ancak bir iz
bulunamaz. Daha sonra Mühye Köyü bağlarında Ali Şükrü Bey’in toprağa gömülü
cesedi çeşitli yerlerinden ezilmiş, sol eli kırılmış, dili dışarı fırlamış
şekilde ve sağ eli avucu içinde hasır parçalarıyla bulunur. Öğleye doğru
Ağadayı Mustafa Kemal Paşa ile görüşür. Sonra Mustafa Kaptan’a uğrar. Mustafa
Kaptan, ‘Paşa hazretleriyle iyi sohbet ettiniz.’ der ancak Ağadayı cevap
vermeden, yeni bir haber var mı, diye sorar. Mustafa Kaptan, merkeze kadar
buyurmamızı söylediler, der. Ağadayı, ‘gidiver, seni ipe çekmezler ya’ cevabını
verir. Ertesi gün, Mustafa Kaptan merkeze gider ve tevkif edilir. 1 nisan 1923
günü Ağadayı köşkü bekleyen takımları gezer, uşakların halini hatrını sorar ve
günlük işlerini yürütür. Ancak köşkte sanki bir harp hazırlığı vardır. Mustafa
Kaptan’ın tevkifinden sonra bölük komutanlığı görevini Muharrem Çavuş almıştır.
Muharrem Çavuş, köşkteki gece faaliyetlerinden şüphelenir ve bir baskın
olasılığına karşı hazırlık yapılıp yapılmayacağını Ağadayı’dan sorar. Ağadayı,
‘gerek yok’ cevabı verir. Çok geçmeden köşk sarılır ve yaylım ateşi başlar.
Uzun süren çatışma esnasında Ağadayı ‘ateşe devam, vurasıya atmayın, bunlar
Muhafız Alayı askerleridir’ diye seslenir. Ağadayı da topuğundan vurulmuştur.
Bir zaman sonra Ağadayı ‘onlar da bizden, birbirimizi kırmayalım, teslim
olalım, der’ ve ateş kesilir. Silahların bırakıldığı sırada askerlerden biri
Ağadayı’nın üzerine yürür. ‘Millet Meclisi’nden adam kaybetmek nasıl oluyormuş,
gör bakalım!’ diyerek bir el ateş eder. Kurşun Ağadayı’nın kasığına isabet
eder. İsmail Hakkı Bey gelir, ‘Ağa’yı köşke götürün yarasını sarın’ ve ‘
Giresun uşaklarını da Talimhane Meydanı’na çekin’ der. Ağadayı köşkten
çıkarıldığı sırada Giresun uşaklarını görür ve ‘uşaklar ben bu yaradan ölmem,
ölsem de ne çıkar yeter ki vatan selamete çıksın’ der. Ağadayını götürüldüğü
ağaçlıklar arasından bir el silah sesi gelir. Sedye içinde vurulmuştur.’’[8]
İsmail
Hakkı Bey, 2 Nisan 1923 günü kalanları toplatarak, ölüleri de oraya gömdürür. Aynı gün meclise açıklamalarda bulunan
Heyet-i Vekile Reisi Rauf Bey, ‘savcılığın
tutuklama kararını yerine getirmek için harekete geçen güvenlik kuvvetlerinin,
Topal Osman’ı Ayrancı’da Papazın Bağı adıyla bilinen bir evin içinde
arkadaşlarıyla birlikte bulduğunu, adalete teslim olmalarını istediğini, Topal
Osman’ın silahla karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada Osman Ağa ve
arkadaşlarının öldürüldüğünü, Ali şükrü Bey’in de muhtemelen Osman Ağa
tarafından öldürülüp, Mühye Köyü civarına gömüldüğünü’ duyurur.
[1] Kocahanoğlu, a.g.e, s.338
[2] Kocahanoğlu, a.g.e, s.339
[3] Üçüncü, a.g.t. , s.146
[4]
Teoman Alpaslan, Mustafa Kemal Paşa’nın
Koruma Birliği Komutanı ‘Öncü Kuvvacı’ Gazi Milis Yarbay: Topal Osman Ağa, Kum
Saati Yay. , İstanbul 2007, s.594-595
[5] Üçüncü, a.g.t, s.147
[6] Üçüncü, a.g.t. , s.147-148
[7]
Hasan Pulur, Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor
Emekli General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları, Kaynak Yay. , İstanbul 2000,
s. 38.
[8] Beyoğlu, a.g.e. , s.277-278
Yorumlar
Yorum Gönder