Ana içeriğe atla

Asılsız Bir İddia: Latife Hanım Köşkte Kaldı , IV



1.      Papazın Bağı’nda Ne Oldu?

     Önemli bir ipucunun ele geçirilmesinin üzerine bir önemli gelişme de Osman Ağa’nın en yakınındaki insan olan Mustafa Kaptan cephesinde gerçekleşmişti. Cinayeti Osman Ağa’nın emriyle yaptığını itiraf eden Mustafa Kaptan itirafını Rauf Bey hatıralarında şöyle anlamıştı: ‘’Aynı zamanda yakalanan Osman Ağa’nın adamı, Mustafa Kaptan’ın da verdiği ifadede, Trabzon’daki kayıkçılar reisi Yahya Kahya’yı, Osman Ağa’nın öldürdüğünü şurada burada söylediğini duyan Ağa’nın teşvik ve tertibiyle, Ali Şükrü Bey’i Kuyulu Kahve’den dostça alıp, ‘ayağından kurşunu çıkardılar, haydi kalk gidelim. Yatıyor sizi çok sever, bir ziyaret edip hatırını sorarsınız.’ Diye evine götürdüğünü ve orda yatakta bulunan Ağa’nın karşısında oturup ikram edilen kahveyi içerken arkasından ani bir hareketle üstüne abanılarak boğulduğunu itiraf edişi üzerine, olay tamamıyla aydınlanmıştı. Ali Şükrü Bey boğulurken, odadaki arbedeyi, evin karşısındaki kahvedekiler duymuşlar fakat korkudan seslerini çıkaramamışlar, kimseye de bir şey söyleyememişler.’’[1]

     Rauf Bey akşamüstü meclisteki odasında çalışırken bu haberi kendisine getirdiklerinde, derhal Mustafa Kemal Paşa’ya : ‘’Ben istasyona gidiyorum, yemekten sonra gelip, sizinle görüşeceğim.’’ diye bir tezkere yazmıştı. Fakat yemek yerken, Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım, Rauf Bey’in yanına gelmişler ve olay hakkında durum değerlendirmesi yapılınca, Osman Ağa üzerine İsmail Hakkı Bey’i gönderme kararı almışlardı. O andaki gelişmeleri ise Rauf Bey şöyle anlatıyordu: ‘’Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanımla beraber otomobille geldi. Karşıladım ve olup bitenleri anlattım. Dikkatle dinledikten sonra,

-Ne düşünüyorsunuz, dedi.

-Bir şey düşündüğüm yok. Topal Osman’ı yakalamak lazım. Çankaya’nın arkasında, Ayrancı tarafında Papazınbağı denen yerde bulunduğu zannediliyor. 

-Nasıl yakalatacaksın?

-Meclis Muhafız Kıt’ası ile..

-Meclis Muhafaza Kıt’asında, Topal Osman’la gelmiş Karadenizliler var. Bunlar birbirlerine ateş etmezlerse, ne sen, ne ben, ne Ankara… Bir şey kalmaz.>> deyince bir an düşündüm. Ankara’da bu Muhafız Kıt’asından başka asker denebilecek bir şey yoktu. Jandarmaların çoğu bile cephede bulunuyordu. Şu halde ne yapacaktık? Cinayet işlediği tahakkuk edene bir insanın, Ankara sokaklarında kollarını sallaya sallaya gezmesine göz yummak!.. Bu benim harcım değildi. Sonra bir de Meclis vardı. Kırksekiz saattir bulun, adaleti yerine getirin, diye feryad eden bir Meclis… Bütün bunları düşünerek, Mustafa Kemal Paşa’ya:

-Suçluyu yakalamak mutlaka lazım. Eğer Başkumandan sıfatıyla herhangi bir mülahaza ile sizce buna lüzum görülmüyorsa, benim yarın bunu Meclise anlatmam icap edecektir, dedim. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Muhafız Taburu Kumandanı İsmail Hakkı Bey’i çağırttı. İsmail Hakkı Bey gelince, Mustafa Kemal Paşa, Osman Ağa’yı yakalamak için nereden, ne surete hücum edilmesi gerektiğini, krokisini çizerek kendisine anlattı ve tabur hareket etti.’’[2]

     İsmail Hakkı Bey ise hatıralarında anlattığına göre, Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’in yanına gitmeden önce kendisini çağırtmıştı. Şöyle devam ediyordu: ‘’Bir gece yarısı evimdeyken telefon çaldı. Atatürk Beni arıyordu. ’Çabuk giyin, yola çık! Ben şimdi Çankaya’dan istasyon binasına iniyorum. Oraya gel!’ hemen giyindim ve istasyon binasına gittim. Durumu bana anlattı. Osman Ağa’nın hükümete karşı isyankar bir tavır takındığını, Ali Şükrü Bey’i öldürttüğünü, derhal taburu toplayıp kendisini tenkil etmem vazifesini verdi.’’ [3]

 

1.1. Asılsız Bir İddia: Latife Hanım Köşkte Kaldı

     ‘Topal Osman adamlarıyla beraber Çankaya’yı kuşattığında, Milli Mücadele’nin lider tehdit altındaydı. Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamıydı. Ona bir şey olursa zaten hiçbiri hayatta kalamazdı. Dışarıdakilerle pazarlık başladı. Adet olduğu üzere, ‘kadınlar ve çocuklar önden çıksın’ dediler. Plan şuydu: Mustafa Kemal Paşa kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı. Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu. Latife muhafızlarla birlikte evde kalmaktan yanaydı. ‘Ben onları oyalarım’ diyordu. Mustafa Kemal Paşa önce şiddetle itiraz etti. Ancak Latife’nin inadını bilirdi. Vecihe bir çarşaf buldu getirdi. Mustafa Kemal çarşafı giydi, baldızı Vecihe ve hizmetkar kadınlarla birlikte dışarı çıktı. Latife bu arada onun kalpağını kafasına takmıştı. Erlerden birine, ‘Mutfaktaki portakal sandıklarından birini getir’ dedi. Sandıkları pencerelerin önüne dizdiler. Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden bakıldığında içerdekiler fark ediliyordu. Boyunun kısalığı dışarıdan fark edilmemeliydi. Latife, portakal sandıklarının üzerinde bir ileri bir geri yürüyor, dışarıdan gelen dışarıda habercilerle getirilen mesajları evde Mustafa Kemal varmış gibi alıp, cevap veriyordu. Ölüm tehdidi altında çeteyi oyalamayı sürdürüyordu. O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman’a karşı yürütülecek harekatı planlıyordu. Sonunda Topal Osman’ın adamları eve kurşun yağdırmaya başladılar. Ardından eve girdiler. Mustafa Kemal’in gittiğini anlayınca çılgına dönüp, ne buldularsa parçaladılar. Onların aradığı Mustafa Kemal’di. Ama ellerinden kaçırmışlardı. O sırada topal Osman çetesi muhafız taburu tarafından sarıldı. Latife’ye zarar vermeye zamanları kalmamıştı.’

     Yukarıda verilen ‘anının’ neresini düzeltelim. Çünkü, bir kere köşkün kuşatılması gündüz olmuş, bu sırada çoktan Mustafa Kemal Paşa ve eşi Ankara garındaki Direksiyon Konağı’na varmışlardı. İkincisi , gündüz evdeki ışıklar nasıl yanabilirdi? Üçüncüsü, portakal sandıklarından birini getir diyor, ancak sandıkların (birden fazla) üzerinde yürüyordu. Dördüncüsü, Mustafa Kemal’i koruyan muhafız askerler zaten Osman Ağa’nın çetesine mensuptu. Beşincisi, Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan 16 Mayıs 1919’da ayrılırken, Erzurum’dan karayolu ile Sivas’a gelirken bile kılık değiştirmemiş iken, Ulu Önder’in çarşaf giyerek kılık değiştirdiğini, ileri sürmek ve hatta düşünmek bile son derece çirkin bir iftiradır. Altıncısı, muhafız taburunun Osman Ağa çetesini sardığı sırada, Latife Hanım köşkte kesin olarak değildi. Nasıl emin olduğuma gelince; çünkü adını taşıdığım Mustafa Kemal’e muhafızlık yapmış olan ‘dedem’ oradaydı. Kurşuna dizilmekten son anda kurtulmuştu.[4]

     Osman Ağa durumu sezince Çankaya Köşküne saldırdı olayına ilişkin Rauf Bey, hatıralarında şöyle yazmıştı: ‘’Osman Ağa’nın üstüne varılacağını hissedince, yukardan fırlayıp hücum ettiği Çankaya Köşkünde kimseyi bulamayınca, kapıyı kırıp, paltoları filan parçalayarak, ortalığı karmakarışık etmiş olduğunu haber alınca, ‘Ya Fethi Bey’in hanımını dağa kaldırmağa kalkarlarsa ne yaparım’ diye hemen Fethi Bey’e haber gönderdim. O da ‘Hanım hasta, çıkamam, gelemem’ diye cevap verdi. O esnada Çankaya istikametinden silah sesleri başladı. Silah seslerini duyunca; ‘Hah… Osman Ağa’yı çevirdiler’ diye ferahladım. Geniş bir nefes aldım. Bir müddet sonra haber geldi. Osman Ağa altı yardımcısı ile vurulmuş ve ele geçirilmişti.’’

     İsmail Hakkı Bey Mustafa Kemal Paşa’nın bu emri ‘’Ölü veya diri, behamahal Topal Psman’ı hükümete teslim edeceksin!’’ şeklinde verdiğini iddia etmiştir. Bununla beraber operasyonu düzenleyen İsmail Hakkı Bey’in anlatımlarıyla bazı noktalar çelişmiştir. Basında bu operasyon genel olarak şöyle verilmiştir: ‘’Bir müfreze, 2 Nisan sabahı Osman Ağa’nın saklandığı Papazın Bağı’nı kuşatmış ve kendisine teslim ol çağrısı yapmıştı. Osman Ağa silahla karşılık vermişti. Çatışma yirmi dakika sürmüş, Osman Ağa biri ciğerinden olmak üzere üç yerinden yaralanmıştı. Bunun üzerine adamlarına, ‘her şey bitmiştir. Hepinize ölmeyi emrediyorum.’ Emrini vermiş, yine bazı söz ve küfürlerden sonra silahını Çankaya’ya çevirmişse de müfrezeden iki asker tarafından ele geçirilmişti. Kısa süre sonra Osman Ağa ölmüştü. Adamları da on beşi ölü olmak üzere ele geçirilmişti. Çatışmada bir asker ölmüş ikisi de yaralanmıştı. Osman Ağa’nın cesedi saat beş buçukta bir kağnı içerisinde Ankara’ya getirilmişti. Üzerinde kanlı pantolonu ve idam edileceklere giydirilen beyaz bir gömlek bulunduğu halde meclisin önünde üç saat bacağından asılarak teşhir edilmişti.’’[5]

     3 Nisan tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi Osman Ağa’nın ölü olarak ele geçirilmesini ‘’Maznun Osman Ağa Maktul’’ başlığıyla şöyle vermişti: İki günlük araştırma sonucunda Osman Ağa’nın adamlarının bir kısmının bulunduğu Ayrancı Bağlarındaki Papazın Köşkünde olduğu haber alınmıştı. Osman Ağa ve adamları, dün sabah erkenden bir askeri kuvvetle sarılmıştı. Bunu fark eden Osman ağa, adamlarıyla beraber silahla karşılık vermişti. Çıkan şiddetli çatışma yirmi dakika sürmüş, Osman Ağa yaklaşık yarım saat sonra aldığı yaralar nedeniyle ölmüştü. Çatışmada Osman Ağa’nın on iki adamı ölü, yedisi ağır beşi hafif olmak üzere on ikisi yaralanmıştı. Ağır yaralılardan ikisi daha sonra kaldırıldıkları hastanede ölmüştü. Diğer adamları ise silahlarıyla beraber teslim alınmıştı. Tahkikat Heyeti çatışmadan sonra Papazın Bağına gelmiş ve olayı incelemişti. Osman Ağa’nın cesedi dün gece Gureba Hastanesi’ne getirilmiş, diğer ölüler ise askeriyeye teslim edilmişti. Tahkikatın halen sürdüğü birkaç güne kadar tamamen sonuçlanabileceği’’ [6]ifade edilmiştir.

     İsmail Hakkı Bey, hatıralarında Osman Ağa’nın nasıl etkisiz hale getirildiğini ise şöyle anlatıyordu. “Tabur Topal Osman’ın bulunduğu papazın köşkünü ve Çankaya mıntıkasını kuşatmaya başladı. Çevirme hareketimiz devam ederken ve çember daralırken Topal Osman’ın müfrezesinden üzerimize ateş edildi Bir erim şehit oldu. Bunun üzerine çarpışmaya başladık. Şafak attığı zaman biz hâlâ vuruşuyorduk. Öğleden evvel çatışma bitti. Topal Osman’ın kuvvetleri bertaraf edilmişti. Topal Osman da yaylım ateşinde vurulmuştu. Kalanları topladım, ölüleri de orada gömdürdüm. Teslim aldıklarımı istasyona getirdim ve durumu Atatürk’e arz ettim. ‘Teslim aldıklarını derhal terhis et ve memleketine gönder’ dedi. Bu mesele de böylece kapandı. Fakat Meclis hâlâ tatmin olmuş değildi. Topal Osman’ın öldürülüp öldürülmediğine inanmak istiyordu. Bunun üzerine ceset gömüldüğü yerden çıkarıldı ve Meclis’in önünde ayağından baş aşağı asılarak teşhir edildi.’’[7]

     Muharrem Çavuş ise Ali Şükrü Bey’in Osman Ağa’nın evine geldiği geceden sonraki gelişmeleri şöyle anlatmaktaydı: ‘’Mustafa Kaptan kaldığı Papaz Köşkünde iken Nisan ayının birinci günü Ağadayı yanına gelir. Mustafa Kaptan, ‘tevkifimize karar vermişler mi?’ diye sorar. Ağadayı cevap vermez ve Paşa Hazretlerinin yanına gideceğim, der. Ancak Paşa Hazretleri çok geç yattığı için onu rahatsız etmez. Daha sonra Mustafa Kaptan tevkif edilir. Sorgusunda Ağadayı’nın evine Ali Şükrü Bey’i götürmüş olduğunu itiraf eder. Eve baskın yapılır ancak bir iz bulunamaz. Daha sonra Mühye Köyü bağlarında Ali Şükrü Bey’in toprağa gömülü cesedi çeşitli yerlerinden ezilmiş, sol eli kırılmış, dili dışarı fırlamış şekilde ve sağ eli avucu içinde hasır parçalarıyla bulunur. Öğleye doğru Ağadayı Mustafa Kemal Paşa ile görüşür. Sonra Mustafa Kaptan’a uğrar. Mustafa Kaptan, ‘Paşa hazretleriyle iyi sohbet ettiniz.’ der ancak Ağadayı cevap vermeden, yeni bir haber var mı, diye sorar. Mustafa Kaptan, merkeze kadar buyurmamızı söylediler, der. Ağadayı, ‘gidiver, seni ipe çekmezler ya’ cevabını verir. Ertesi gün, Mustafa Kaptan merkeze gider ve tevkif edilir. 1 nisan 1923 günü Ağadayı köşkü bekleyen takımları gezer, uşakların halini hatrını sorar ve günlük işlerini yürütür. Ancak köşkte sanki bir harp hazırlığı vardır. Mustafa Kaptan’ın tevkifinden sonra bölük komutanlığı görevini Muharrem Çavuş almıştır. Muharrem Çavuş, köşkteki gece faaliyetlerinden şüphelenir ve bir baskın olasılığına karşı hazırlık yapılıp yapılmayacağını Ağadayı’dan sorar. Ağadayı, ‘gerek yok’ cevabı verir. Çok geçmeden köşk sarılır ve yaylım ateşi başlar. Uzun süren çatışma esnasında Ağadayı ‘ateşe devam, vurasıya atmayın, bunlar Muhafız Alayı askerleridir’ diye seslenir. Ağadayı da topuğundan vurulmuştur. Bir zaman sonra Ağadayı ‘onlar da bizden, birbirimizi kırmayalım, teslim olalım, der’ ve ateş kesilir. Silahların bırakıldığı sırada askerlerden biri Ağadayı’nın üzerine yürür. ‘Millet Meclisi’nden adam kaybetmek nasıl oluyormuş, gör bakalım!’ diyerek bir el ateş eder. Kurşun Ağadayı’nın kasığına isabet eder. İsmail Hakkı Bey gelir, ‘Ağa’yı köşke götürün yarasını sarın’ ve ‘ Giresun uşaklarını da Talimhane Meydanı’na çekin’ der. Ağadayı köşkten çıkarıldığı sırada Giresun uşaklarını görür ve ‘uşaklar ben bu yaradan ölmem, ölsem de ne çıkar yeter ki vatan selamete çıksın’ der. Ağadayını götürüldüğü ağaçlıklar arasından bir el silah sesi gelir. Sedye içinde vurulmuştur.’’[8]

      İsmail Hakkı Bey, 2 Nisan 1923 günü kalanları toplatarak, ölüleri de oraya gömdürür.  Aynı gün meclise açıklamalarda bulunan Heyet-i Vekile Reisi Rauf Bey, ‘savcılığın tutuklama kararını yerine getirmek için harekete geçen güvenlik kuvvetlerinin, Topal Osman’ı Ayrancı’da Papazın Bağı adıyla bilinen bir evin içinde arkadaşlarıyla birlikte bulduğunu, adalete teslim olmalarını istediğini, Topal Osman’ın silahla karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada Osman Ağa ve arkadaşlarının öldürüldüğünü, Ali şükrü Bey’in de muhtemelen Osman Ağa tarafından öldürülüp, Mühye Köyü civarına gömüldüğünü’ duyurur.



[1] Kocahanoğlu, a.g.e, s.338

[2] Kocahanoğlu, a.g.e, s.339

[3] Üçüncü, a.g.t. , s.146

[4] Teoman Alpaslan, Mustafa Kemal Paşa’nın Koruma Birliği Komutanı ‘Öncü Kuvvacı’ Gazi Milis Yarbay: Topal Osman Ağa, Kum Saati Yay. , İstanbul 2007, s.594-595

[5] Üçüncü, a.g.t, s.147

[6] Üçüncü, a.g.t. , s.147-148

[7] Hasan Pulur, Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor Emekli General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları, Kaynak Yay. , İstanbul 2000, s. 38.

[8] Beyoğlu, a.g.e. , s.277-278


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlı Hukukunda Evlenme ve Boşanma

1.       İSLAM’DA EVLENME VE NİŞANLANMA    İslam aile hukuku genel olarak ‘’ahval-i şahsiye’’ –yani şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki halleridir- diye ifade edilmektedir. Bu ‘’ahval-i şahsiye’’ deyiminin ise anlam yelpazesi oldukça genişti.  Evlenme, velayet, boşanma vs. gibi konuları içinde barındırırdı. İslam hukukunda evlenmeyi ifade etmek için kullanılan terim ‘’nikah’’ idi. Kelime anlamı ise cinsi münasebet idi. Nikah ise bu cinsi münasebeti meşru kılıyordu. İslamiyet’te evlenmenin klasik tarifi ise erkeğin yanında duran bir tarifti. Şöyle ki Roma hukukundan bu yana evlenmek, karı koca arasında hayat ortaklığını ifade ederdi. Fakat kilise bu yorumu yani evlenmeyi, eşlerden, her birine diğerinin vücudundan faydalanma hakkı olarak değiştirmişti. Klasik İslam evlenme tarifi de işte böyleydi. Hatta İslam’da kadının erkeğin vücudu üzerinde herhangi bir hakka sahip olması söz konusu bile değildi. Bu anlayış yalnızca Hanefi mezhebin...

Ali Şükrü ve Topal Osman Olayı I

       Ali Şükrü Bey ve Giresunlu Osman (Topal) Ağa. Biri TBMM’nin içerisindeki İkinci Grubun önemli sözcüsü ve sert muhalifi diğeri ise Mustafa Kemal Paşa’nın Koruma Birliği Komutanı. Lozan’ın kesintiye uğradığı ve Meclis’te sert tartışmaların yaşandığı 1923 yılının Mart ayında, Ali Şükrü Bey’in aniden ortadan kaybolması yaşanan tartışmaları daha da körüklemişti. Olay, Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923 tarihinde Meclis’e gitmek için evinden çıkması ve bir daha eve dönmemesiyle başlamıştı.      İkinci Grubun önemli sözcüsü kaybolmuştu ve bunu ilk fark eden ise, kardeşi Bahriye Daire Reisi Yarbay Şevket Bey olmuş ve icâleten Başvekil Rauf Bey’e bildirmişti. Şevket Bey, Ali Şükrü Bey’in en son Karaoğlan Çarşısı köşesindeki Kuyulu Kahve’de otururken, yanına gelen Topal Osman Ağa’nın Muhafız Bölük Kumandanı Mustafa Kaptan’la birlikte gittiklerinin görüldüğü bilgisini vermişti. Rauf Bey aralarındaki konuşmayı ise anılarına şöyle yazmıştı: ’’Lozan’da müza...

Oryantalizm Üzerine III

3.Alexander William Kinglake’in Seyahatnemesi 3.1. Doğu’ya Bakışı      Alexander William Kinglake, 1844 yılında Eothen adlı seyahatnamesini yazmıştı. Bu Seyahatnamesini besleyen şey ise ‘’Doğu’’ya yapmış olduğu seyahat idi. Burada görmüş olduğu günyayı figüratif bir şekilde anlatmayı tercih etmişti.      İngiltere’den çıkıp İstanbul’a gelen Alexander William Kinglake’nin seyahat güzergahı ise şöyleydi: ‘’Truva, İzmir, Anadolu Toprakları, Şam, Gaza, Kudüs gibi daha çok Osmanlı topraklarını kapsıyordu. İşte buralara yaptığı yolculuk anılarını ‘’Eothen’’ adlı seyahatnamesinde toplamıştı. Bu yolculuk bir nevi hem zorunluluktu hem de merak meselesiydi. Öyle ki o dönemde Avrupa’da önemli bir yer edinmiş erkeklerin en az bir kez Doğu seyahati yapması alışıldık bir durumdu. Schiffer’in verdiği bilgilere göre Viktorya döneminde İngiliz seyyahlarının büyük çoğunluğu yukarı orta tabaka insanlarından oluştuğu doğrultusundaydı.    ...