Ana içeriğe atla

Balkanlardan Karadeniz'e Sürgünler


Tanzimat sonrası cezalarda, Avrupa’da görülen cezalara uygun bir şekilde bedene yönelik uygulamalardan, ağır işlerde çalıştırma, sürgün ve kısa süreli hapse doğru bir yönelme olmuştu. Bu cezalardan biri olan sürgün cezasında kazanılmak istenen şey, kişinin bulunduğu ortamdan bir başka yere gönderilerek kişiyi en tehlikesin duruma indirgemekti. Bununla birlikte Kalebentlik cezası da daha çok memlekete karşı işlendiği düşünülen ve suçlu bulunan kişilere veriliyordu. Sürgün cezasına çarptırılan kişiler de bu cezaların bir kalenin içerisinde geçirmekteydi. Kürek cezası ise kişinin devlet için hizmette zorunlu çalıştırılması olup daha çok donanmada kürek çekmek şeklinde uygulanmıştı.

3 Mayıs 1840 tarihli ceza kanunu, suçları şu gruplara ayırmıştı; isyan, dövme, sövme, kanuna muhalefet, padişah ve devlete karşı işlenen suçlar, hakaret, gasp, rüşvet, silah çekme, yol kesme. Bu kanun ölüm cezası gerektiren suçları da tespit etmekteydi. Bu cezalar arasında katl, kürek, hapis ve memuriyetten çıkarmanın yanı sıra sürgün de yer almaktaydı.

Sürülenler için “menfî”, sürgün yeri için ise “menfa” kavramları kullanılmaktaydı. Bazı Şeriye sicillerinde halka zulüm, tagallüb, ahlaksızlık ve dini sebepler tezvir ve teşvik, ihmal ve rüşvet, keyfî sebepler ve çekememezlik, asayişi ve inzibatı bozmak sürgüne gerekçe olarak yer alırken bundan başka durumlar da örneğin siyaseten ve idareten sürgünlere de sicillerde rastlanılmıştır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Balkanlarda başlayan isyan ve karışıklıklar hızla artmıştı, sükûneti sağlamak ise oldukça zorlaşmıştı. Rumların bağımsızlığını kazanması, diğer Balkan milletleri için ulus devlet kurma yönünde örnek olmuştu. Buradan hareketle ayrılıkçı fikirlerin güçlendiği bölgede özellikle Kırım Harbi’nden sonra yaşanan siyasî gelişmeler, Rusya’nın bölgeye müdahalesi, Tanzimat ve Islahat Fermanları doğrultusunda yapılmak istenen düzenlemeler ve hepsinden önemlisi Osmanlı devlet otoritesindeki boşluk asayişin sağlanmasını ciddi anlamda zorlaştırmıştı. Bu ortamda uygulanan cezalandırma yöntemlerinden biri sürgün olmuş ve Balkanlardan çeşitli Anadolu bölgelerine, hatta Adalara ve Ortadoğu’ya dahi sürgünler uygulanmıştı. İşte tam burada Karadeniz’de birçok yöre, sürgünler için menfa olarak karşımıza çıkıyordu.

Tanzimat sonrası dönemde Balkanlarda İpek, Yakova, Vulçıtrın, Prizren gibi yerler asayiş problemi yaşanan yerlerden bazılarıydı. Mahallî idareciler bu yöreler halkının, zararlı ve aşırı hareketlerinin cezalandırılmaması sebebiyle  haydutluklarını artırdıklarına kanaat getirmişlerdi. Verilmesi gereken vergilerin de verilmemesi üzerine buradaki isyancılar sürgüne tabi tutulmuşlardı. Balkanlar’dan ise en çok Karadeniz’deki Kastamonu şehrine sürgünler gerçekleşiyordu. Öyle ki 1904 yılı ortalarında Kosova’dan 155 kişi Kastamonu’ya gönderilmişti. Toplu sürgünlerin yanı sıra kimi zaman da kişiye özel sürgün cezaları da verilmekteydi. Örneğin Manastır’da Besim Paşa Camii’nde cemaate vaaz veren Hoca Şakir Efendi Şer’i hukuka aykırı ve Sünnilik hakkındaki sözler sebebiyle oradan sürülmüştür. Müftünün uyarılarını dikkate almayan hocanın davranışlarında ısrar etmesi halk arasında yayılmış ve heyecan yaratmış olduğundan idareten sürülmesi uygun görülmüştü. Kastamonu dışında Samsun, Sivas, Çorum, Merzifon, Sinop gibi şehirler de Balkanlı sürgünlere ev sahipliği yapmıştı. 1843 yılında, ünlü eşkıyalardan Kozana’lı Penaki 15 Müslüman’ı esir alarak para ve eşyalarına el koymuş bunun ortaya çıkması sonucu Kozana’lı Samsun’a sürülmüştü. Daha sonraki yıllarda da Samsun’a münferit sürgünler olmuştu. Örneğin, Yunanlı bir din adamı, 1908 yılında Makedonya’da bir İngiliz subayının öldürülmesi olayında suç ortağı olduğu gerekçesiyle Samsun’a sürülmüştü.Anadolu’da bir diğer sürgünlere ev sahipliği yapan şehir ise Sivas olmuştu. Buraya ise daha çok Bosna ve Tırhala’dan sürgünler gelmekteydi. Bir başka sürgün merkezi ise Çorum idi. Savaş yıllarında esir düşenlerin çoğunlukla bulunduğu Çorum’da I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz, İtalyan, Fransız, Rus, Yunan, Hollandalı olmak suretiyle ecnebi sürgünlere ev sahipliği yapmıştı. Siyasi sürgünlere ev sahipliği konusunda tıpkı Çorum gibi olan Sinop’ta, özellikle Meşrutiyet’ten sonra muhalif olan kesimin, işssizlerin ve serseri güruhların ev sahipliğini yaptığı yer olmuştu. 

Sürgüne maruz kalan kişiler Osmanlı vatandaşı da olabiliyordu. Nitekim, Bulgar cemaatinden iki kişi halkı tahrik edecek şekilde şarkı söylemekten, Kin Marko (İşkodra Kazasından) kan davasını güderek cinayete bulaşmaktan sürgün edilmişlerdi.

Sürgün edilen kimseler mefaatleri doğrultusunda yahut sağlıkları açısından, sürgün edildikleri yerlerin değişimi hususunda istekler de bulunabiliyorlardı. Bunun yanı sıra bu sürgünlerin haksız olmasını düşünüp itiraz edip yakınanlar da bulunmaktaydı. Örneğin Zile kazasından bir kadın, bir çocuk ve bir damadı ile birlikte sürülmüşlerdi. Ancak zile kazası bu kişilerin gönderilmesinin haksız olduğu yönünde itiraz edince, tahkikat sonucu bu insanlar tekrardan memleketlerinde gönderilmişlerdi.Genel olarak sürülenlerin asayişi bozmak, halkı huzursuz etmek, yetki ve nüfuzu kötüye kullanmak, otoriteye karşı çıkmak, eşkıyalık, gasp, yaralama gibi fiiller dolayısıyla bulundukları bölgelerden uzaklaştırıldıkları anlaşılmaktadır. Sürülenlerin bir kısmı sürgün kararının haksız olarak verildiğini ifade ederek bir kısmı bulunduğu yerin iklim şartlarını gerekçe göstererek bir kısmı da yaşlılık ve sağlık sorunlarını öne sürerek affedilmeyi talep etmiştir. Gerek bu talepler gerekse maddi içerikli başvurular hükümetçe değerlendirilmişti. II. Meşrutiyet’ten sonraki dönemde özellikle siyasî sürgünlerin durumları ile ilgili düzenlemeler yapılmış ve sürülenlerin sıkıntılarını gidermenin yolları aranmıştır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlı Hukukunda Evlenme ve Boşanma

1.       İSLAM’DA EVLENME VE NİŞANLANMA    İslam aile hukuku genel olarak ‘’ahval-i şahsiye’’ –yani şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki halleridir- diye ifade edilmektedir. Bu ‘’ahval-i şahsiye’’ deyiminin ise anlam yelpazesi oldukça genişti.  Evlenme, velayet, boşanma vs. gibi konuları içinde barındırırdı. İslam hukukunda evlenmeyi ifade etmek için kullanılan terim ‘’nikah’’ idi. Kelime anlamı ise cinsi münasebet idi. Nikah ise bu cinsi münasebeti meşru kılıyordu. İslamiyet’te evlenmenin klasik tarifi ise erkeğin yanında duran bir tarifti. Şöyle ki Roma hukukundan bu yana evlenmek, karı koca arasında hayat ortaklığını ifade ederdi. Fakat kilise bu yorumu yani evlenmeyi, eşlerden, her birine diğerinin vücudundan faydalanma hakkı olarak değiştirmişti. Klasik İslam evlenme tarifi de işte böyleydi. Hatta İslam’da kadının erkeğin vücudu üzerinde herhangi bir hakka sahip olması söz konusu bile değildi. Bu anlayış yalnızca Hanefi mezhebin...

Ali Şükrü ve Topal Osman Olayı I

       Ali Şükrü Bey ve Giresunlu Osman (Topal) Ağa. Biri TBMM’nin içerisindeki İkinci Grubun önemli sözcüsü ve sert muhalifi diğeri ise Mustafa Kemal Paşa’nın Koruma Birliği Komutanı. Lozan’ın kesintiye uğradığı ve Meclis’te sert tartışmaların yaşandığı 1923 yılının Mart ayında, Ali Şükrü Bey’in aniden ortadan kaybolması yaşanan tartışmaları daha da körüklemişti. Olay, Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923 tarihinde Meclis’e gitmek için evinden çıkması ve bir daha eve dönmemesiyle başlamıştı.      İkinci Grubun önemli sözcüsü kaybolmuştu ve bunu ilk fark eden ise, kardeşi Bahriye Daire Reisi Yarbay Şevket Bey olmuş ve icâleten Başvekil Rauf Bey’e bildirmişti. Şevket Bey, Ali Şükrü Bey’in en son Karaoğlan Çarşısı köşesindeki Kuyulu Kahve’de otururken, yanına gelen Topal Osman Ağa’nın Muhafız Bölük Kumandanı Mustafa Kaptan’la birlikte gittiklerinin görüldüğü bilgisini vermişti. Rauf Bey aralarındaki konuşmayı ise anılarına şöyle yazmıştı: ’’Lozan’da müza...

Oryantalizm Üzerine III

3.Alexander William Kinglake’in Seyahatnemesi 3.1. Doğu’ya Bakışı      Alexander William Kinglake, 1844 yılında Eothen adlı seyahatnamesini yazmıştı. Bu Seyahatnamesini besleyen şey ise ‘’Doğu’’ya yapmış olduğu seyahat idi. Burada görmüş olduğu günyayı figüratif bir şekilde anlatmayı tercih etmişti.      İngiltere’den çıkıp İstanbul’a gelen Alexander William Kinglake’nin seyahat güzergahı ise şöyleydi: ‘’Truva, İzmir, Anadolu Toprakları, Şam, Gaza, Kudüs gibi daha çok Osmanlı topraklarını kapsıyordu. İşte buralara yaptığı yolculuk anılarını ‘’Eothen’’ adlı seyahatnamesinde toplamıştı. Bu yolculuk bir nevi hem zorunluluktu hem de merak meselesiydi. Öyle ki o dönemde Avrupa’da önemli bir yer edinmiş erkeklerin en az bir kez Doğu seyahati yapması alışıldık bir durumdu. Schiffer’in verdiği bilgilere göre Viktorya döneminde İngiliz seyyahlarının büyük çoğunluğu yukarı orta tabaka insanlarından oluştuğu doğrultusundaydı.    ...