Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Balkanlardan Karadeniz'e Sürgünler

Tanzimat sonrası cezalarda, Avrupa’da görülen cezalara uygun bir şekilde bedene yönelik uygulamalardan, ağır işlerde çalıştırma, sürgün ve kısa süreli hapse doğru bir yönelme olmuştu. Bu cezalardan biri olan sürgün cezasında kazanılmak istenen şey, kişinin bulunduğu ortamdan bir başka yere gönderilerek kişiyi en tehlikesin duruma indirgemekti. Bununla birlikte Kalebentlik cezası da daha çok memlekete karşı işlendiği düşünülen ve suçlu bulunan kişilere veriliyordu. Sürgün cezasına çarptırılan kişiler de bu cezaların bir kalenin içerisinde geçirmekteydi. Kürek cezası ise kişinin devlet için hizmette zorunlu çalıştırılması olup daha çok donanmada kürek çekmek şeklinde uygulanmıştı. 3 Mayıs 1840 tarihli ceza kanunu, suçları şu gruplara ayırmıştı; isyan, dövme, sövme, kanuna muhalefet, padişah ve devlete karşı işlenen suçlar, hakaret, gasp, rüşvet, silah çekme, yol kesme. Bu kanun ölüm cezası gerektiren suçları da tespit etmekteydi. Bu cezalar arasında katl, kürek, hapis ve memuriyetten ç...

Edward Said'in Oryantalizm Eleştirisi

Türk Giysileri İçinde Bir Kadın, Jean-Étienne Liotard, 1740-1750 Said, Oryantalizm’i üç farklı şekilde yorumlamıştı. Oryantalizm deyince ilk anlamı, ‘’ Orient ’’ yani Doğu dünyasına yönelik çalışmalar anlamına gelmekteydi. İkinci anlamı, ontolojik ve epistemolojik ayrımcılıkta yatıyordu. Üçüncü anlamıyla oryantalizm, Batı dünyasının Doğu’ya karşı üstünlük oluşturmalarına yarayan ön yargılı imajlar, fanteziler ve hayale dayalı düşünce sistemiydi.    Said’e göre, Doğu, Avrupa’ya coğrafi olarak yakın olan topraktan parçasından ibaret değildi. ‘’Avrupa’nın en büyük, en zengin, en eski sömürgelerinin mekanı, uygarlıkları ile dillerinin kaynağı, kültürel rakibi, en sık yinelenen Öteki imgelerinden’’ biridir.    Oryantalizm kitabında Said, İngiltere ve Fransa’nın oryantalist çalışmalarına daha çok yer vermiştir. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor: ‘’ Şark neredeyse tamamen Avrupa’ya özgü bir buluştu; antikçağdan beri gönül maceralarının, egzotik varlıkların akıldan çıkma...

Osmanlı Hukukunda Evlenme ve Boşanma

1.       İSLAM’DA EVLENME VE NİŞANLANMA    İslam aile hukuku genel olarak ‘’ahval-i şahsiye’’ –yani şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki halleridir- diye ifade edilmektedir. Bu ‘’ahval-i şahsiye’’ deyiminin ise anlam yelpazesi oldukça genişti.  Evlenme, velayet, boşanma vs. gibi konuları içinde barındırırdı. İslam hukukunda evlenmeyi ifade etmek için kullanılan terim ‘’nikah’’ idi. Kelime anlamı ise cinsi münasebet idi. Nikah ise bu cinsi münasebeti meşru kılıyordu. İslamiyet’te evlenmenin klasik tarifi ise erkeğin yanında duran bir tarifti. Şöyle ki Roma hukukundan bu yana evlenmek, karı koca arasında hayat ortaklığını ifade ederdi. Fakat kilise bu yorumu yani evlenmeyi, eşlerden, her birine diğerinin vücudundan faydalanma hakkı olarak değiştirmişti. Klasik İslam evlenme tarifi de işte böyleydi. Hatta İslam’da kadının erkeğin vücudu üzerinde herhangi bir hakka sahip olması söz konusu bile değildi. Bu anlayış yalnızca Hanefi mezhebin...

Bir Aşkın Üzerine Düşerken

Bir Aşkın Üzerine Düşerken I. tutunmak için bir dal dahi bulamamak.   hınçla dolu ellerim bilmem kimin yüreğine çarpacak.   bir yağmur, bir bulutsa üstümde gezinen o şey  istemem rahatımı kaçırır yabancı gölgeler, kendi  gölgemle bile rahat edemezken ben,  şimdi açıp  bu kapıdan gitmek istercesine seslenişlerim,  hangi yüreğe çarpıp da kendine bir yer bulacak.  bilirim bulmaz artık seslerim kendilerine bir sığınak  anlamıştım, yırtılmıştı içim  iğnelerin ve ipliklerin olmadığı bir çağda  kim gelip de dikecekti söküğümü.  yırtılmıştı, görüyordun   kanlanmıştı artık üzerimdeki gömlek  kanlanmıştı ellerim, sesim kanlanmıştı seslenmekten  bir söküğü dikemedim diye diye yürüdüm  yürüdüm ellerinin üstünde, parmak uçlarında  yüzünü dolaşmaya vaktim kalmamıştı  inceleyememiştim o narin yerlerini  kuşlar havalanırdı göğüslerini görünce senin  seslerim kanlanmıştı, kanlamıştı artık o...